Sunday, August 31, 2008

Novus Spiritus

New-age akımlarının entelektüel dünyaya sarsıcı bir giriş yaptığı ve yer edinilmesi zor toplum hafızasına doğru sağlam bir şekilde harekete geçtiği şu son dönem içinde Amerika’da ortaya çıkan bir kiliseden bahsetmek istiyorum bu sefer.

Ta ta ta taaaa!!! Novus Spiritus Kilisesi.

İsmi “yeni ruh” anlamına geliyor. Uyanık okurlar “novus” ve “new” sözcükleri ile “spitirus” ve “spirit” kelimeleri arasındaki benzerliği sezip tercümeyi çoktan yapmıştır ama ben yine de yazayım dedim. Hatta uyanıklığı topluma zarar seviyedeki okurlar “spirit” ile “espiri” kelimeleri arasındaki benzerliği de aradan farkedip derin etimolojik düşüncelere dalmış olabilirler. Ancak şimdi uyanmak ve bu popülerleşen dini girişimi tanımak zamanı.

Bu kilisenin inancının ne olduğuna bakalım. Gerekli gördüğüm yerlerde ben şahsi yorumumu yapar ve sizi kendinizle başbaşa bırakırım.

Bu kilisenin kurucusu bir kadın. Sıradışı değil mi? İsmi Sylvia Brown. (Eğer siz de benim gibi Sylvia deyince aklına sadece porno yıldızı Sylvia Saint gelenlerdenseniz, bu isimde ikinci bir ünlüyü tanımak sizin de bilinçaltınıza seçme fırsatı tanıyacaktır). Sylvia teyze bir psikolog. Hipnoz konusunda uzman. Uzun yıllar birçok inanç ve ırktan çok sayıda insan üzerinde geriye dönük hipnoz çalışmaları yapmış. Kilisesini kurarken temel aldığı inançları bu çalışmalardan elde ettiği bilgilere borçlu olduğunu söylüyor. Hipnoz seansına giren insanların hepsinin birbiriyle uzlaşan beyanları üzerinden hayata dair çıkarımlar yapmış. Ayrıca kendisine yardım eden psişik bir oğlu da var.

Sylvia teyzenin dediğine göre insanlar, bu dünyanın tamamen aynısı olan ancak doğası bozulmamış şekilde bulunan ve içinde mutsuzluğun olmadığı, dünyanın ruhu gibi muhteşem bir yerden geliyorlar bu dünyaya. Spiritüalistlerin “dünya spatyomu” dediği, ruhların hayat öncesi ve sonrası gezegenimizle bağlantı halinde bulundukları yer ile ilgili iddialara benzerlik taşıyor bu beyan. Aynı zamanda diğer dinlerdeki “cennet” kavramını da ciddi şekilde andırıyor. Bu benzerlikleri “bak şerefsize, nasıl da çalmış kavramı” gibilerinden bir çalıntı kavram uyarısında bulunmak için bildirmiyorum. Sadece insanlığın sahip olduğu din anlayışının nasıl ve ne yönde evrildiğine dikkat çekmek için yazıyorum. Zaten eğer ortada gerçekten cennet diye bir yer varsa, dinlerin bundan bahsetmesinden daha doğal bir şey olamaz.

Her neyse, bu cennet benzerliği yüzden ben, ruhlarımızın geldiği bu yere yazının geri kalanında “Alice Harikalar Diyarında”dan esinlenerek HD (harikalar diyarı) diyeceğim.

İddiaya göre, Tanrı’nın merhameti ile mutsuzluktan uzak kıldığı gerçek hayatımızı yaşadığımız HD’de bulunan ruhlarımız, kendi ruhani olgunluklarını arttırabilmek için biraz zorluk ve acı çekmek amacıyla şu anda bulunduğumuz geçici dünyaya geliyorlar. Tıpkı kendi lüks ve planlı hayatının monotonluğundan bıkan bir Norveçlinin Doğu Anadolu’ya geziye gitmesi gibi.

İşin püf noktası şu ki: Bu dünyada içinde bulunacağımız her türlü şartı ve karşılaşacağımız her türlü olayı biz, bizzat kendimiz, ihtiyaç duyduğumuz ruhani olgunluğu bize kazandıracak şekilde planlıyor ve yaşıyoruz. Öldüğümüzde de HD’ye geri dönüyoruz. Hepimiz bu şekilde onlarca hayat yaşayıp öldük. Hatta dejavu denilen olay, yani “bir durumu ya da saniyeyi sanki daha önce de tamamen aynı şekilde yaşamış gibi hissetmek”, HD ile bağlantılı olan ruhumuzun kendi hayat planına uygun gittiğine dair aldığı rutin bir işaret olarak tanımlanıyor Novus Spiritus inancında. Bu planlama kısmında: “Hayatını kendin seçtin, o yüzden doğuştan sahip olduğun kötü özelliklerin (mesela ailenin ya da bulunduğun sınıfın fakir ve eziliyor olması gibi durumların) suçunu tarihsel süreçte sorumluluk sahibi olanlara atman saçma” gibi bir sonuç çıkıyor sanki ortaya. Ondan sonra gel de Marx’ın “Afyonlu hemşehrilerimizin ne kadar dindar olduğundan bahseden sözü”nü hatırlama.

Sırası gelmişken söylemek isterim, eğer Afyon’da belediye başkanı ya da vali olsaydım Marx’ın üstte bahsettiğim “Din toplumların afyonudur” sözünü Afyon girişine dev harflerle yazdırırdım.

Novus Spiritus Kilisesi kurucularının insanlara ezilmişliği kabul ettirmek amacıyla gece gündüz “yaşasın kötülük” nidalarıyla planlar yapan küresel sermaye hizmetçileri değiller elbet. Hatta çok pozitif ve iyi niyetli insanlar olduklarından, en azından başkalarının acı çekmesinden de rahatsızlık duyan insanlar olduklarından eminim. Hatta ve hatta böyle bir kaderciliğe yöneltme eleştirisine karşı, ince ayar yapacak şekilde uzun uzun konuşabileceklerinden de eminim. Ancak ortaya koydukları fikrin insanları taşıyacağı nokta bu kaderciliktir. Doğruya doğru.

Benim bu durumu dile getirmemdeki asıl sebep, hayatı anlama amaçlı felsefi bir ekol olarak gördüğüm dini yaklaşımların artık “cehennem” gibi, eziciliği kültürel olarak yücelten vahşi kabileleri psikolojik olarak kontrol altına almaya yönelik kaba kuvvet gösterilerinden ya da bu “kadercilik” gibi yönetici sınıfların işlerini kolaylaştırıcı yaklaşımlardan kendilerini kurtarmaları gerektiği eleştirisinde bulunmak.

Ha, eğer gerçekten sömürülen mazlumlar, yaşadıklar sömürüyü kendileri doğmadan tespit edip istedilerse, o zaman başka tabi… Hehe…

Mazlumu getirin…



Şaka bir yana, bu kilisenin inanç sistemindeki en dikkat çeken noktalardan birisi bu kadercilik.

Öte yandan bu kilisenin tanrı inancında, eril ve dişil özelliklerin ortaklığı var. Tanrının hem eril hem de dişil özelliği olmasından dolayı dualarda “anne tanrı ve baba tanrı” gibi hitaplar var. Aynı şey insanlar için de geçerli. Yani HD’de cinsiyet diye bir şey yok. Eril ve dişil denilebilecek özellikler eğreti durmayan bir şekilde ve bir bütünlük içinde aynı ruhta bir aradalar. Ancak ruhlar dünyamıza doğduklarında yaşayacakları hayata göre erkek veya dişi olarak vücut buluyorlar. Muhabbet burdan ruh ikizi konusuna bağlanır ama ruhun eril ve dişil yönleri aynı zaman dilimi içinde dünyada bulunmayı tercih etmedikleri için bütün ilişkiler hüsranla sonuçlanır, evlilik aşkı öldürür, falan filan…

Delikanlıyı bozar diyorum buna sadece… =))

Allah kitap derken enseyi aldırmayalım da. Düşünsenize, heteroseksüel bir türk gencinin, aile meclisi gibi bir ortamda Novus Spiritus felsefesine dalıp saf saf ruhunun dişil yönünden bahsettiğini… Aman diyeyim... Adının çıkması bir yana, adamın g.tünden kan alırlar…

Neyse...

Gelelim bu kilisenin faaliyetlerine. İnternet sitesinden öğrenebildiğim kadarıyla bir şehirden en az 25 kişilik rezervasyon yaptırılırsa bu kilisenin hipnoz uzmanları o şehre gelip rezervasyon yapıranlara geriye dönük hipnoz seansları uyguluyorlar. (Düşünsenize sadece konuşarak anlattığı fikirleriyle bile dünyayı sarsmış Musa’nın internet sitesi olsaydı neler olabileceğini… Firavun siteyi çökertebilmek için hackerların önüne en babasından bir servet ve bir server koyardı herhalde.. “Bu siteye erişim yüce efendimizin emriyle engellenmiştir”)

Yine Sylvia Brown’ın katıldığı birçok konferanslar. Sylvia teyzenin canlı televizyon yayınında izleyicilerin ölmüş yakınlarının isimlerini tahmin etmesi ve onlardan mesajlar iletmesi gibi olaylar.

“- Eşinizin isminde R harfi var mı?

- Yok

- A harfi var mı?

- Yok

- F?

- Yok

- D?

- Yok

- Offff… J?

- Var

- Eeee… O harfi var mı?

- Var.

- Hah! E?

- Var.

- Eşinizin adı Joe mu?

- Evet evet!!! Nasıl da bildiniz.

- Eşinizin ruhu şu an burda. Hissedebiliyorum.

- Vücudu da burda. Hatta yanımda oturuyor. Ben eşimi sormamıştım ki.

- O zaman gelen sanırım babanızın ruhu. Babanızın ruhu sizi çok çok sevdiğini söylüyor.

- Yarım saat önce telefonda da söylemişti. Kendisi New York’ta yaşıyor.

- Eeee… Ama eşinizin burda olduğunu ve babanızın sizi sevdiğini doğru tahmin ettim dikkat ederseniz.

- Ama ya 3 sene önce ölen sevgili annem? Onu sormuştum ben. Annem için ne diyeceksiniz?

- Hay ben onun...

Gibilerinden konuşmalarla geçen programlar ve her geçen gün genişleyen ve güçlenen bir kilise.

***

Amerikan toplumunun geleneksel yapısı her türlü fikri ve yeteneği paraya çevirmeye çalışan bir eğilim içinde. Böyle bir ortamda Novus Spiritus’un da her uygulamasını kurucusunun servetini katlamak için kullanmasını yadırgamıyorum. Max Weber’in bu durumu anlatan meşhur “Protestan Ahlakı” açıklamalarını hatırlayıp geçelim bunu da.

Ancak bu kilisenin inanç esaslarına bir arkadaşımın getirdiği “Amerikan tarzı din” eleştirisine de bir noktaya kadar katılıyorum.

Novus Spiritus Kilisesi, ortaya koyduğu felsefi yaklaşım ile sosyolojik bir boşluğu da kendince dolduruyor: Amerika’nın vahşi kapitalist şehir hayatı içerisinde yaşayan ve psikolojik olarak bunalan dinsever toplumunun mutluluk arayışındaki boşluğu.

“Mutluluğu arama hakkı” gibi evrensel bir kavramı tanımlayıp Amerikan kültürüne yerleştirmeyi başarmış Thomas Jefferson’ı da bu konu bağlamında saygıyla hatırlayalım. Ben saygıyla anıyorum. İstemeyen saygı duymayabilir tabi.

***

Ferhat Göçer’in Biri Bana Gelsin adlı şarkısını Karadenizliler “Piri Bana Gelsun” diye söylerse “Piri Reis”in ruhu gelebilir…

Piri Reis’in ruhu şu an burda…

Hissediyorum…

Piri Reis’in ruhu sizi çok çok sevdiğini söylüyor…

...

Kilisenin de bedava reklamını yaptım bu arada…

No comments: