Tuesday, September 16, 2008

Bilinen Gerçeklerin Tekrarı

İnsan bir ülkedir.

İlk cümle sanki pek de bilinen bir gerçek değil gibi gelmiş olabilir. Ama sabredin, ilerleyen kısımlarda benim topluma yeni bir şey katamayan, aynı şeyleri tekrar eden kötü bir yazar olduğumu kanıtlayacağım.

Vücut, insan denen bu ülkenin sömürülen cahil proletarya kitleleri gibidir.

Genler bu ülkenin, esasen yurtdışı kökenli olan yönetici sermaye sahipleridir. Elitin elitidir.

Beyin ise komprador burjuvadır. Yani aracıdır. Genlerin ihtiyaçlarını temine yönelik görevi vardır sistem içinde. Büyük sermaye ülkeyi komprador burjuvazi aracılığıyla yönetir. Yani Genler, ülkeyi beyin aracılığıyla yönetir. Genlerin var olabilmek için gereksinim duyduğu her şeyin propagandası ve temini beyin tarafından gerçekleştirilir. Mesela genler yeni insan vücutlarına geçerek varlıklarını devam ettirmek istediği için beyin cinsellik kavramını yaratır ve vücuda cinselliğin zevkini vaat ederek onu soyu devam ettirme amacına yönlendirir.

Bu durumda devrim, “nefsani” olarak tabir edilen bu cinsellik gibi gen kaynaklı isteklere karşı koymayı öğütleyen dini yaklaşımlar demek olur ki, sonuç şudur:

Gen şeytandır. Yani, başka bir tabirle:

Sen şeytansın.



Yazının boka sardığının farkındayım. Toparlayalım.

Varmak istediğim nokta esasen şurasıdır:

Romantizm olmasaydı zor durumda kalırdık… Burada bahsettiğim romantizm, sanat tarihindeki romantizm akımı değil, duygusal ilişki anlamındaki "romantizm"dir.

Şimdi de bunu toparlayalım.

...

Bu yazıyı erkekler açısından hayata bakarak yazdım.

Erkeklerin kadınlara olan ilgisinin altında iki sebep yatar. Birincisi ilk tanışılan kadın olan annenin erkek bilinçaltındaki olumlu imajıdır. İkinci ve daha önemli olanı ise soy devam ettirmek amaçlı genlerin yönlendirmesidir. (Aha! Şimdi anlamaya başladın)

Bir erkek tanıştığı bir kadına, bilinçaltındaki olumlu anne figüründen bahsetme ihtiyacı hissetmez. Bu figürün tek görevi yönlendirmektir ve erkek kadına yönlendiği anda görev biter.

Dolayısıyla erkekle kadın arasında oluşan ilişkinin altında ikinci sebep, yani genlerimizin soy devam ettirme güdüsü vardır. Ama insanlar bu işe “genlerimi yeni bir vücuda aktarmam lazım” gibi bir hırsla girişmez. Erkekleri buna çeken “cinsellik zevki” dir.

Elbette kadınları ikna etmek de gerekir ki, bu ciddi bir problemdir. Taş devrinde bu problem çok da önemli değildi galiba. O zamanlarda herkes tuttuğunu ikna ederdi. Sahte romantizm üzerinden tavlama çalışmaları yerine, amacı belli eden samimi yönelimlerimiz vardı. Klasik tarih biliminin konu ile ilgili yorumu bu şekilde yani.

Keşke o dönemlere geri dönsek…

Hayır, hayvan değilim, samimiyete önem veren bir insanım.



Her neyse, toplum denilen karın ağrısı bütün kurallarıyla birlikte geliştikçe ikna edebilme daha büyük bir problem haline geldi ve bu problemi aşmak için birçok yollar geliştirildi.

İşte bu yollardan geçerliliğini en uzun süre koruyanı “romantizm”dir.

Romantizm, genel olarak sevgi yoğunluğuna ve bu yoğunluğun ifade edilmesine ilişkin bir kültürdür. Bu kültür her insanda bulunsa da, kadınlarda erkeklerden daha fazla bulunur. Bunun sebebi ise kadınların fizyolojilerinden dolayı kaba kuvvet kültüründe kendilerine yer bulamamalarıdır. Yani kabakuvvetle kendini ifade etme yarışında erkeklerin gerisinde kalan kadınlar, belli ki kendilerini ifade etmek için başka yollar aramışlar. Bu arayışın neticesi ise romantizmin doğuşu olmuş.

Romantizm, hem ailede aldıkları “toplumdan onaylı kız çocuk eğitimi” ve hem de fizyolojilerinden dolayı kadınların bir genel özelliği ve hatta “lisan”ı haline geldi zamanla. Ve biz de erkekler olarak artık tuttuğumuzu ikna edemediğimiz için kadınların bu romantizm lisanını kullanmak durumunda kaldık.

Romantizm. Yani sevgi gösterileri, hem erkeğin hem de kadının doğasında bulunan çoğalma ihtiyacını giderme yolunda uğraşmak zorunda kaldığımız bir MANİA oldu artık. Günümüzde erkek-kadın ilişkisi neredeyse romantizm ile eş anlamlı hale geldi.

Bu duruma iyimser ve kötümser yorumlar getirilebilir tabi.

Kötümser yorum şudur:

Cinsellik ihtiyacı doğal ve basittir. Ama hergün güçlenen romantizm akımı, artık insanları yalandan sevgi gösterilerine sevk eden ve doğal olmayan bir maske haline gelmiştir. Erkekler sahte romantizm illüzyonlarıyla kadınlara ulaşmaya çalışmakta ve yalan hayatlar yaşanmaktadır. Evet gerçekten sevgi olabilir erkek ve kadın arasında ama bu istisnaidir ve bu sevgi bağının “illa ki” varolması talebi insanları sahtekarlığa itmektedir. Cinsellik ihtiyacının giderilmesi cinsellik kadar basit ve doğal hale getirilmelidir.

Dünya Abazanlar Birliği iyi günler diler…


İyimser yorum da şudur:

Kaba kuvvete dayalı hayat anlayışı evrim sürecinde geride kalmıştır. Romantizm denilen kültür, insanların cinsellik ihtiyaçlarını gidermelerine engel olmaz. Aksine hayatın bu yönünü daha iyimser duygular kullanarak daha kaliteli ve özlenir hale getirir. Sahtekarlık ise sadece bu konuda değil, hayatın her alanında var olan bir durumdur ve her yetişkin insan hayatını devam ettirirken kendisini sahtekarlıktan koruma sorumluluğuna sahiptir.



"Neyin var olması gerektiği" değil de, "neyin var olduğu" üzerinden bir yorum yapmak gerekirse “romantizm”in günümüzde bir gereklilik ve aslında hakikaten de bir keyif olduğu açık.

Ancak erkeklerin çoğu zaman bu keyfi samimi olmayan duygularla yaşadığını da kendimden ve çevremden biliyorum. Bazen de samimi ve sahte duygular da iç içe giriyor elbette. Ancak yine de güzel bir şey.

Romantizm ile kalite kazanmış bir cinsellik “Nicole Kidman” kadar hoş bir insan ayarında ise, cinsellikle sonuçlanmamış bir romantizm “Ayetullah Humeyni” iticiliğinde bir vakit kaybıdır.

Romantizm, tarihsel süreçte oluşmuş, insana has bir "ilişki lisanı" olduğu için aslında bir kolaylıktır da. Olumsuzluklarına rağmen var olması, var olmamasından belki de daha iyidir. İnsanı zaman zaman kastırsa da, yine de güzel bir şeydir.

Bizim şu an yapabileceğimiz en güzel şey ise, genlerin açtığı yolda ve gösterdiği hedefe durmadan yürürken hayatımıza küçük pozitif oyunlar ve şakalar katıp kalite kazandırmaktır.

Ama acı gerçek de şu ki, son sözü her zaman “Gen”ler söyler.

Ve Genler, sevgi nedir bilmeyen nemrut suratlı çıkarcılardır.

Adios.